Öne çıkan

Diriliş Muştusu Olmak

Ali (b. Ebî Talib) (r.a)’dan; Rasûlullah (s.a)’in şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir: “Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (c.c) benim Ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır.” İbn. Mâce, Fiten 34 Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/401-402. 

Ebû Saîd El Hudrî (r.a)’dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.” Ahmed b. Hanbel II-291, 111-17. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/403-404. 

Ebu Said Hudrî’den; dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Mehdi bendendir; açık alınlı ve doğan burunludur; yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.” Sünen-i Ebî Davud, hadis: 3736; el-Müstedrek, c.4, s.557; et-Tac, c.5, s.364; Nur’ül-Ebsar, s.145; Müntehab-u Kenz’il-Ummal, c.6, s.30 ve… 

Ebu Said Hudrî’den; dedi ki: Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ahır zamanda ümmetime sultanları tarafından çok ağır bir belâ inecektir. Öyle ki, ondan daha ağır bir belâ duyulmamıştır; hatta bu geniş yeryüzü onlara dar gelecektir. Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolacaktır. Mümin bir kimse zulümden sığınacağı bir sığınak bulamayacaktır. Sonra Allah Azze ve Celle benim itretimden bir kişiyi gönderecek. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Ondan göğün de ehli, yeryüzünün de ehli razı olacaktır. Yer, tohumundan hiçbir şeyi saklamadan yeşertecektir; gökte bulunan bütün yağmuru Allah, onlara bol bol yağdıracaktır. O, onların arasında yedi, sekiz veya dokuz sene yaşayacaktır. O zaman öyle bolluk ve esenlik ortamı olacaktır ki, ölen insanlar bile Allah’ın yer halkına olan hayrından dolayı tekrar dirilmeyi arzulayacaklardır.” Müstedrek’üs-Sahihayn, c.4, s.1334; İs’af’ür-Rağibîn, s.134; Yenabî’ül-Mevedde, s.341, ve…

Abdullah bin Ömer’den; dedi ki: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:“Mehdi zuhur ettiğinde başının üstünde bir bulut olacak ve oradan bir münadi şöyle seslenecek: Bu Mehdi, Allah’ın halifesidir, ona tâbi olun.”

Yine Abdullah bin Ömer’den; dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Mehdi zuhur ettiğinde başının üstünden bir melek: ‘Bu Mehdi Allah’ın halifesidir, ona tâbi olun.’ diye nida edecek.” Ebu Nuaym, Erbaune Hadisen, 16. Ve 17. hadis. 

Ahir zamanda Muhammed bin Abdullah isimli Ehl-i Beyt’ten birisi, doğu tarafından çıkacak ve Allah onunla bu dini güçlendirecektir. O kişi, Fatıma (Radiyallahu Anha)’nın soyundan, Hasan (Radiyallahu Anhuma) yoluyla gelir. Alnı şakaklarına kadar açık, burnu uzun ve kıvrık, uç tarafı ince ve ortası kemerlidir. Doğu tarafından, bayrakları siyah olan bir topluluk onun zaferine yardımcı olacak, onun alt yapısını kuracak ve ordusunu oluşturacaktır. Allah (Azze ve Celle) bir gecede Mehdi (Aleyhisselam)’ı ıslah eder ve eski halinden başka bir hale çevirir. O insanların arasında anlaşmazlıkların ve depremlerin olduğu bir zamanda ortaya çıkacaktır. Yeryüzü ondan önce zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu gibi, onun gelmesiyle adalet ve doğrulukla dolacaktır. Gökte ve yerde bulunan herkes ondan razı olacaktır. Yedi sene idarede bulunacak, onun zamanında Allah-u Teâlâ bol yağmur yağdıracak, yerden de bolca ürün çıkacak, mal sayılamayacak kadar çoğalacak ve ümmet arasında eşit olarak paylaştırılacaktır. İsa (Aleyhisselam) gökten inince onun arkasında namaz kılacaktır. Müslim 156/247, Ebu Davud 4282, 4285, Tirmizi 2331, 2333, İbni Mace 4082, 4086, Ahmed 1/84, 645, 3571, 3573, 4098, 4279, Mecmau’z-Zevaid 7/313, 314, Hâkim 4/557, 558, Albâni Sahiha 711, Albâni Sahihu’l-Cami 6734, 6736

Mehdi (Aleyhisselam)’ın gelişiyle ilgili hadisler mütevatir derecesinde olup Ehli Sünnet âlimlerine göre onun gelmesine iman etmek vaciptir. Bu hadisleri Muhammed bin Cafer el-Kettanî, ‘Mütevatir Hadisler’ ismiyle tercüme edilen kitabında derlemiştir.

http://www.sahihhadisler.com/?pid=p&id=1385&mcid=178 

İnsan ilk yaratıldığı andan beri muhteşem insana doğru yol almaktadır.

Peki bu muhteşem insan kimdir?

Muhteşem insan (Peygamberler ve sahabiler hariç) bir insanın ulaşması gereken en yüce kişiliktir.

Muhteşem insan Mehdi’dir. (Mehdi ile Mesihi karıştırmayalım Mesih Hazreti İsa’dır, Mehdi ise bizim gibi normal insandır.)

Mehdi gibi yaşamak diriliş erinin vazifesidir.

Mehdi’yi Mehdi yapan değerleri sorgulamalı ve ona göre yaşamalıyız.

Her diriliş eri Mehdi yardımcısı olacaktır.

Mehdi’den bahsetmişken Sahte Mehdi’den de (deccal) bahsedelim  Aslında deccal’de Mehdi olduğunu iddia edecektir fakat deccal’i Mehdi’den ayıran fark Allah rızasıdır.

Deccal’de kurtarıcı olduğunu iddia edecektir fakat o kendi nefsi için çalışacaktır. Konumuz deccal değil onun için bu konuyu uzatmadan şu uyarıyı yapmak istiyorum Mehdi sandığınız kişinin gerçek Mehdi olduğunu anlamamızın tek yolu onun davranışlarının Kuran ve Sünnete uyup-uymadığıdır.

Konuyu toparlayacak olursak yazının amacı Sezai Karakoç’un tarif ettiği “Diriliş erini” anlatma çabasıdır.

Diriliş eri kimdir nasıl olmalıdır?

Diriliş eri her şeyden önce Müslümanlığı tam anlamı ile hayatına yansıtmalı ve davranışları ile örnek olmalıdır.

Diriliş eri birleştiricidir. Yani tek bir grup ya da cemaate bağlanmadan bütün Müslümanları kucaklayıcıdır.

Diriliş eri kendini sürekli geliştirmek zorundadır. Örnek alacağı insanların sadece iyi yanlarını kendinde toplar.

Diriliş eri iyi bir okuyucudur. Başta dini eserler olmak üzere Müslüman yazarların da eserlerini mutlaka okumalı ve incelemelidir. Mesela Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu’nu özellikle derinlemesine okumalı ve bu dört kişinin fikirlerini iyice anlamalı ve mümkün olduğunca hayatına da yansıtmalıdır.

Diriliş eri kendine sadece yüce şahsiyetleri örnek almalıdır. Mesela Hazreti Ömer’i, Fatih’i, Selahaddin Eyyubi’yi iyi tanımalı ve onları kendine örnek almalıdır. Sadece sevmek ve övmek değil bilakis bizzat onlar gibi olmaya gayret göstermelidir.

Diriliş eri öncelikle kendini düzeltmelidir. Zaten kendini düzeltmeden girişilen işler tarihte hep güdük-yarım- kalmıştır. Onun için kendimizi her an sorgulamalı ve düzeltmeye çalışmalıyız.

Diriliş eri hoşgörülüdür. Fakat bu hoşgörü dini sınırlar içinde kalmalıdır yani yapılan hatanın topluma bir zararı yoksa onu hoş görür fakat toplumu kötüye götürecek ya da kötü örnek olacak bütün kötülüklere elinden geldiğince müdahale eder ve düzeltmeyi kendine vazife bilir.

Diriliş eri iyi bir babadır(oğuldur, eştir) Yani davasına sahip çıktığı kadar ailesine de sahip çıkar ve onların haklarını yerine getirir.

Diriliş eri cesurdur. Bir adım atılması gerekiyorsa sağına soluna bakmadan adımını atar ve gereğini yapar.

Diriliş erinin boş vakti yoktur. Onun için boş şeylerle uğraşmaz. Vaktini televizyonla diziyle maçla geçirmez.

Diriliş eri paraya tapmaz. Para için hayatından değerlerinden ödün vermez gerekirse aç yaşar ama kafire soysuza el açmaz.

Diriliş eri kapitalist olmaz. Bir ev ve bir arabadan fazla mal edinmez. Fakire muhtaca hakkını verir. Altın almaz, satmaz. Altına değer vermez. Altından özellikle kaçınmak lazım – çünkü bütün sorunların kaynağı mal biriktirmektir- Ve özellikle faizden , kredi kartından uzak durmak gerekir. (Ticaret helaldir yanlış anlaşılmasın ama mal biriktirmek için değil sadaka vermek hayır yapmak için o servet kullanılmalıdır.)

Diriliş eri alçak gönüllüdür. Kendini üstün görmez, yaptığı iyiliği çok görmez, başa kakmaz. Eleştiriye açıktır. Düşmanı bile doğru söylese onu kabul eder ve gerektiğinde özür dilemeyi borç bilir.

Diriliş eri sabırlıdır. Diriliş erinin görevi çabalamaktır. Başarılı olmadım diye ümitsizliğe düşmez Çünkü başarı Allah’ın lütfü ile olur. Bize düşen hak yol uğrunda çabalamak, çabalamaktır.

Diriliş eri şöhretten makamdan olabildiğince kaçar. Eğer böyle bir yüksek makama geldi ise şımarmaz kendini bozmaz. Çünkü hesabı Allah’a vereceğini unutmaz.

Diriliş eri her şeyden önce Müslümandır ve Müslümanca yaşaması Müslümanca ölmesi gerektiğini bilir. Bundan sonrası size kalmış bu yol zor, işimiz çok ama unutmayın ki diriliş eri davasının hakkını verirse onu ahirette bekleyen bir cennet vardır.

Dünyanın geçici malına aldanmayın bizim gayemiz Allah rızasıdır.

Mustafa Şenyurt Ankara 16 Aralık 2015

 

 

Kadınların kabirleri ziyâret etmeleri ve cenaze namazına katılması tavsiye edilmez

“Allah Resulü (salat ve selam olsun) kabirleri ziyaret eden kadınlara, mezarları mescit edinenlere ve (orada) kandil yakanlara lanet etti.” Ebu Davud, 3226; Tirmizi, 320; Nesai, cenaiz 104; ibn Mace, 1575

Kadınların ziyareti ihtilaflıdır. Hâzimi: «Bütün ulemâya göre bu hadîsdeki izin erkeklere mahsûstur.» demiştir. Ulemâdan bâzılarına göre kabir ziyareti yalnız kadınlara mekruhtur. Çünkü kadınların sabrı az, yaygarası çoktur. Ebû Dâvûd’un İbni Abbâs’ dan rivayet ettiği bir hadîste Hz. İbni Abbâs Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Kabirleri ziyaret edip, üzerlerine mescid yapan ve kandil yakan kadınlara lanet etti.» demiştir. Bu hadîsle istidlal eden bir cemâat: «Kabir ziyareti hakkındaki ibâha erkeklere mahsûstur; kadınlara kabir ziyareti caiz değildir.» demişlerdir. Kurtubî: «Genç kadınlara kabir ziyareti haramdır. Fakat ihtiyarlarına bu mubahtır. Erkeklerden ayrı çıkarlarsa, kabir ziyareti hepsine caiz olur.» demiştir.

“Islam âlimlerinin çoğu; kabir ziyareti önce herkese yasaktı, sonra buna müsaade edildi, ama yasak kadınlar için devam etti. “Lanet” haramlığı ifade eder. Binaenaleyh, kabir ziyareti herhalükarda kadınlar için haramdır, görüşündedirler.( bk. Hâfiz Ebûbekr el-Hâzimî, el-I`tibâr 100; Câ`beri, age 144; Ahmed el-Bennâ el- Fethurrahmanî VNI/162-163) Niçin kadınlara haramdır sorusuna da, çünkü onlar ağlar ve bağırır, çağırırlar, sabırsızlık gösterirler, diye cevap vermişlerdir. “

“kadınların kabir ziyaretlerinden doğacak zararlar; doğacak faydalardan genellikle çok fazla olabilmektedir. Öyleyse ihtiyatlı olan davranış kadınların kabir ziyaretine çıkmamalarıdır.”

Doğru olan görüşe göre kadınların kabirleri ziyâret etmeleri, zikredilen hadis gereği câiz değildir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den sâbit olduğuna göre o, kabirleri ziyâret eden kadınlara lânet etmiştir.

Buna göre kadınların kabir ziyâretlerini terketmeleri gerekir. Bilmeyerek kabirleri ziyâret eden kadına herhangi bir günah yoktur, ancak bir daha bunu yapmamalıdır.Bir daha yaparsa, tevbe etmesi ve istiğfarda bulunması gerekir.Zirâ tevbe, tevbeden önceki günahları siler. Dolayısıyla kabir ziyâreti, erkeklere hastır.

Kabir ziyâreti hakkında Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:”Kabirleri ziyâret edin.Çünkü kabirleri ziyâret etmek, size âhireti hatırlatır.” (İbn-i Mâce)

Kabir ziyâreti, İslâm’ın ilk yıllarında hem erkeklere, hem de kadınlara yasaklanmıştı. Çünkü müslümanlar, ölülere ibâdet etme ve ölülere bağlı kalma devrinden yeni çıkmışlardı. Bu sebeple müslümanlar, şerrin önüne set çekmek ve şirki önlemek için kabir ziyâretinden yasaklandılar. İslâm dîni onların kalplerine yerleşip İslâm’ı gereği gibi öğrendiklerinde, Allah Teâlâ onlara kabirleri ziyâret etmeyi meşrû kıldı. Çünkü kabir ziyâretinde, ölümü ve âhireti hatırlama ve ondan ibret alma, ölülere duâ etme ve onlara rahmet dileme vardır. İslâm âlimlerinin iki görüşünden en doğru olanına göre, Allah Teâlâ kabir ziyâretini sonra kadınlara yasaklamıştır. Çünkü kadınlar, erkekleri fitneye düşürebilir. Sabırlarının az oluşu ve tahammülsüz oluşları sebebiyle kendileri de fitneye düşebilirler. Kabir ziyâretini kadınlara haram kılması, Allah Teâlâ’nın onlara olan rahmet ve ihsanındandır.

Yine kabir ziyâreti, Allah Teâlâ’dan erkekler için bir lütuf ve ihsandır. Çünkü erkeklerle kadınların kabirlerin yanında bir araya gelmeleri, fitneye sebep olabilir. Allah Teâlâ’nın kadınları kabir ziyâretinden yasaklaması, Allah Teâlâ’nın bir rahmeti sayılır.

Hazret-i Peygamber, bir cenazede rastladığı hanım topluluğuna, “Sevap için geldiniz; günahla dönün!” buyurmuştu (İbni Mâce).

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zevcesi Aişe (Radıyallahu anhâ) şöyle demiştir: Eğer Resûlullah, kadınların (süslenme, giyinme ve koku sürünmeden yana) ihdas ettiklerini görseydi, İsrail oğullarının kadınlarının men edildiği gibi onları mescide çıkmaktan men ederdi. (Senedde adı geçen) Yahya, Amrâ’ya; “İsrail oğullarının kadınları men edildiler mi idi?” dedim, O da “evet” cevabını verdi, demiştir.( Buhârî, ezan 163; Müslim, salât 144; Tirmizî, cum’a 35; Muvatta, kıble 15. Sünen-i Ebu Davud)

Ömer Bin Abdülaziz başka bir genelgesinde, ölüler için ağlayıp feryat etmeyi, kadınların cenazeleri takip etmesini ve tekrar yaşanmaya başlayan cahiliye adetlerini yasakladı. Kadınların tesettüre uymasını emretti. Valilerine gönderdiği mektubunda şöyle diyordu: “Emniyet görevlilerine söyle, gerek sokaklarda ve gerekse evlerde ölüler için kadınların feryat ederek ağlamalarına engel olsunlar. Allah, musibete uğrayanlara hem dünyada hem de ahirette mükafat vereceğini bildirmektedir. “Onlar ki bir musibete uğradıkları zaman biz (dünyada) Allah’ın (teslim olmuş kullarıyız) ve biz (ahirette de) ancak ona dönücüleriz diyenlerdir Işte Rabblerinden mağfiretler ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar doğru yola erdirilenlerin ta kendileridir” bakara suresi 156-157

İbni Münzir, İbni Mesud’un, İbni Ömer’in, Hazret-i Âişe’nin, Ebu Ümame’nin, kadınların cenaze iştiraklerini kerih gördüklerini rivayet etmiştir. Süfyan-i Sevri kadınların cenazeye iştirakini bidat addetmiştir. Ebu Hanife: “Kadınlara cenaze takibi uygun değildir” demiştir

(Ümmü Atıyye radıyallahü anhanın rivayeti şöyle: (Biz kadınlar, Resulullah tarafından cenazeyi takip etmekten nehyolunduk. Cenazeye ittibâ’, bizim üzerimize farz kılınmadı.) Bu hadisi, Buhari hayz bahsinde zikretmiştir.

Taberani’nin rivayetine göre, Ümmü Atıyye anlatır: “Resulullah Medine’ye hicret ettiğinde Medine kadınlarını bir evde topladı. Sonra Hz. Ömer’i bize gönderdi. Hz. Ömer, ‘Ben Resulullahın size gönderdiği bir elçisiyim. Kadınların cenazeye çıkmasını nehyetti.’ dedi.”

Ümmi Atiye (Allah ondan razı olsun): “Biz (kadınlar) Resûlullah (salat ve selam olsun) tarafından cenazeyi takip etmekten nehyolunduk (yasaklandık.) Cenaze ittiba (takip etme) bizim üzerimize farz kılınmadı.” Taberanî, Sahih-i Müslim, Cild 3, Hadîs No: 34 (938)

Ebu Ya’lâ’nın bildirdiği hadis-i şerifte, Hz. Enes demiştir ki: “Resulullah ile bir cenazeye gitmiştik. Resulullah (orada) gördüğü kadınlara sordu: – Cenazeyi omuzlar mısınız? – Hayır, omuzlamayız. – Ya ölüyü defneder misiniz? – Hayır. – Öyle ise hiçbir sevaba nail olmayarak evinize dönünüz, buyurdu.”

İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!” Bunun üzerine bir adam kalkarak: “Ey Allah’ın Resülü, kadınım hacc için yola çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: “Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hacc yap!” diye emretti.” Buhâri, Cezâu’s-Sayd 26, Cihâd 140

“Âilesinden başkaları (mahremi olmayanlar) arasında süslenip salınarak yürüyen kadının misali, kıyamet günü karanlığın misalidir. Onun için nûr ve aydınlık yoktur” buyurmuştur. (Tirmizî, Radâ‘, 13/1167)

Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Kalın olan (vücudu göstermeyen) elbiseler giyin; zira elbisesi ince olanın dini de ince (gevşek) olur.”Bihar-ül Envar, C.79, S. 298

İmam Nevevi, “Kadın için ihtiyar da olsa evinden daha hayırlı bir yeri yoktur.” derken, Abdullah bin Mes’ud (r.a) “Kadın avrettir. Onun Allah’a en yakın olduğu zaman, evinde bulunduğu zamandır.” diyerek kadının mescidinin evi olduğuna işaret ederler.

Bir hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz (a.s.m.) kadının en faziletli namazının hangisi olduğunu şu şekilde ifade buyururlar: “Kadının evinin içinde kıldığı namaz, evinin avlusunda kıldığı namazdan daha efdaldir (daha faziletli, daha makbuldur.) Evinin avlusunda kıldığı namaz [mahalle] mescidinde kıldığı namazdan daha efdaldir. Evleri onlar için daha hayırlıdır.” Mecmaü’l-Enhür, 1: 109.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Kadınların, kızların, başı, saçı, kolları, bacakları açık olarak sokağa çıkmaları haram olduğu gibi, ince, süslü, dar, hoş kokulu elbise ile çıkmaları da haramdır. Böyle çıkmalarına izin veren, razı olan ana babası, kocası veya kardeşi de, onun günahına ve azabına ortak olurlar. (Kimya-yı saadet)

“Genç kadın, yabancı erkeğe selam veremez ve aksıran erkeğe bir şey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez.” (Hamevi Eşbah şerhi)

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor: “Kokulandıktan sonra kokusunu hissettirmek için mescide çıkan kadının cünüplükten guslettiği gibi yıkanıncaya kadar namazı kabul olmaz.” Ahmed Müsned 2/444, Albânî Sahihu’l-Cami 2703

(Bir kadın güzel kokularla, namaz kılmak için mescide gelse, cünüplükten gusleder gibi, gusletmedikçe namazı kabul olmaz) [Nesâî]

“Kadınların şerlisi kendini beğenip kibirlenen ve (açılıp saçılarak) teberrüc yapanlardır. Onlar münafıktırlar. Bu yüzden kadınlardan cennete girecek olanlar ayağı sekili karga gibi azdır.” Sahih Beyhaki (7/82)

“Kadın imam olamaz. Şeriat kadına hayatın her faaliyet kapısını açık bırakmış, yalnız iki kapıyı kilitlemiştir: İmamlık ve kaza makamı… Mescit de kadına göre değil… Müsaadesi var ama ona ve cinsiyetine yakışan evi…” Necip Fazıl İman ve İslâm Atlası

“Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Ne de, kim olursa olsun, kadın. Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam!” Necip Fazıl

https://sorularlaislamiyet.com/kadinlarin-cenazeyle-kabre-gitmeleri-caiz-midir

Kadınların en hayırlı mescidleri evlerinin en tenha köşesidir

https://bunlaridusun.blogspot.com/2018/04/kadnlarn-en-hayrl-mescidleri-evlerinin.html

Belgelerle Gerçek Tarih

Gerçek Tarih'in Müstesna Adresi